
Bazı şeyleri yaparken tam teslimiyet gösterip sebebini sormadan yaptığımız oluyor. Ama bazı şeyleri bilerek yapmak o şeyden alacağımız hazzı arttıracaktır. Her sene kurban bayramı vardır. Kurban bayramı geldi mi kurban keseriz. Ama neden ? Allah-u Teala bizden böyle istedi diyenleriniz var gibi. Evet Cenabı Hak bize emrettiği için. Ama Cenabı Hak bizden neden böyle bir şey istedi. Bu yazımızı okuyarak bu konu hakkında bilgilenmiş olacaksınız.
Bu
yazımız Kurban günlerinde, bayram yapmanın sebebi hakkında olacaktır.
Cenab-ı
Hakk’a çeşitli vesileler ile yaklaşılır. Bunlardan bugün kestiğimiz ve
keseceğimiz kurbanlarımız ile olmaktadır. Bu derece yüce mana ifade eden kurban
ibadeti, acaba nereden miras kaldı bizlere? Hangi idrak ve düşünceyle bayram
yapıyoruz, bu günlerde?
Tarih,
Peygamber Efendimizin ceddi âlisi, Kabe-i Muazzama’nın mimarı, Hz. İbrahim’i
gösteriyordu. Nemrud’un ateşinden yeni kurtulmuş olan Hz. İbrahim, insanlığı, Allah’a kul olmaya
davet ediyordu. Bu uğurda canını ve malını, hiçe sayma fedakarlığını gösteren
Hz. İbrahim, Allah tarafından yapılacak, yeni bir imtihana hazırlanıyordu.
Aradan
seneler geçmesine rağmen, Hz. İbrahim’in evladı olmamıştı. İçindeki evlat
aşkının alevlenmiş olduğu bir anda, melekler Hz. İbrahim’in yanına gelerek
şöyle sorarlar: “Ya İbrahim! Allah sana bu kadar nimetler ihsan etmişken, sen
bu nimetleri Allah yolunda hiç düşünmeden harcıyorsun. Kalbine hiç tesir
etmiyor mu? Cevap düşündürücüdür: “Değil
Allah yolunda malımı feda etmek, Allah bana salih bir evlat verse, onu bile
Allah yolunda feda edebilirim.” İşte bu söz kayda geçiyordu.
Aradan
uzun yıllar geçmiş, Cenab-ı Hak Hz. İbrahim’e salih bir evlat ihsan etmişti.
İsmi, İsmail.
Artık imtihan
başlıyordu. Zilhiccenin 8. Günü. Hz. İsmail’in en sevimli olduğu zamanlar. 11-
12 yaşlarında. O kadar güzel, o kadar itaatli bir evlat ki... İbrahim AS Hz. Allah’tan salih bir evlat istemişti.
Allah’da verdi onu, Ona.
Akşam
oluyor, Hz. İbrahim, yattığı yataktan, “Nezrini yerine getir, Ya İbrahim!”
nidasıyla, korku ve düşünceyle kalkıyordu. Bu rüya acaba Allah’tan mıydı? Nezri
neydi, onu düşünüyordu.
Ertesi
gece, aynı rüyayı, yeniden gördü. Artık Hz. İbrahim anladı ve bildi ki, bu rüya
Allah’tandır. Bildiği için bugüne “Arefe” ismi verildi. Bildi manasına gelir.
Fakat nezri
neydi, onu hatırlayamıyordu. Bayram akşamı da aynı rüyayı görünce, nezrini
hatırladı. Oğlunu kurban edecekti.
Artık
Allah’ın emrini yerine getirmesi lazımdı. Bayram sabahı olunca, Hacer
validemizi çağırdı. Oğlu Hz.İsmail’i hazırlamasını söyledi. Hacer validemiz,
Hz.İsmail’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Mina istikametine doğru
yola koyuldular. Fakat nereye gidildiğini, ne evlat biliyor ne de anne
biliyordu.
Yolda
şeytan Hz. İbrahim’im önüne çıkarak: Ya İbrahim! Böyle bir evladı nasıl
kesersin? Hiç baba evladını kesebilir mi? Hz. İbrahim, şeytanın sözüne kulak
bile vermeden, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşla şeytanı defetti.
Şeytan
durmuyordu. Bu sefer Hacer validemizin yanına gelerek, onu kandırmaya çalıştı.
Fakat Hacer validemizin verdiği cevap, teslimiyetin zirvesine varıyordu : “Eğer
Allah’tan böyle bir emir gelmişse, ben de bir anne olarak, bu emre teslim olup,
boynumu büküyorum”
Şeytan
vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmail’in yanına gelerek: “Baban seni nereye
götürüyor, biliyor musun? Kesmeye götürüyor, kesmeye.” diyerek O’nu korkutmaya
çalıştı.
Hz. İsmail de, annesinden geri kalmayarak: O
benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emri Allah’tan almışsa, emri
muhakkak yerine getirmesi lazımdır.” cevabını veriyor ve şeytanı taşlıyordu.
Sonunda
baba oğul işaret olunan yere kadar geldiler. Fakat Hz. İbrahim, oğluna nasıl
söyleyecekti. Bütün mesele buradaydı. Sonunda: “Ey benim yavrucuğum. Ben, seni,
rüyamda, kesiyor görüyorum. Sen benim bu rüyama bir bak, ne söylersin.” Hz.
İsmail kıyamete, kadar gelecek insanlığa ibret olacak şu sözleri söylüyordu:
“Ey babacığım. Sana Allah’dan ne emrolunmuşsa, onu derhal yerine getir.
İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.”
Artık baba oğul
Allah’ın hükmünü yerine getirmeye hazırlanmıştı. Bu esnada Hz.İsmail:
“Babacığım, birkaç ricam var. Yerine getirmeni istiyorum. Anneme selam söyle.
Ellerinden öptüğümü ilet. Küçük çocukların arasına girmesin. Olur ki, onlara
bakıp, beni hatırlar da, Allah’a isyan edebilir. Ve babacığım! Gözlerimi,
ellerimi ve ayaklarımı bağla. Can tatlıdır. Olur ki, bıçağı elinden almak
isterim.”
Hz. İbrahim oğlunun isteklerini yerine
getirdi. Biraz sonra Hz. İsmail heyecanla tekrar: Ey babacığım, çöz ellerimi ve
ayaklarımı. Beni Allah görüyor, melekleri görüyor. Ne isyankar çocukmuş,
babası, bağlamak zorunda kaldı, demesinler.” diyordu.
Artık
baba oğul, Allah’ın hükmüne tam teslim olunca, Hz. İbrahim, Hz. İsmail’i,
şakağı üzerine yatırdı. Bu esnada yerde gökte ne kadar melek varsa secdeye
kapanmış: “Allah’ım! Koru İsmailini, Affet İsmailini” diye yalvarıyordu.
Hz. İbrahim
bıçağı sürmeye başladı. Fakat bıçak kesmiyordu. Tekrar denedi. Yine kesmedi.
Hz. İbrahim mükedder olarak: “Allahım! Niçin emrini yerine getiremiyorum?
derken, tam bu esnada “Allahü ekber Allahü ekber” sesleriyle gökler çınladı.
Mine dağının eteklerinden bir melek geliyordu. İsmi Cebrail. Bütün süratiyle
elindeki İsmail’in nefsine bedel olarak getirdiği koçu yetiştirmeye
çalışıyordu. Hz. İbrahim, Cebrail AS’ı görünce, sevinç göz yaşlarıyla “Lailehe
İllallahü vellahü ekber” diyordu. İmtihanı kazandıklarını gören Hz. İsmail de:
“Allahü ekber velillahil hamd.” diyerek Cenab-ı Hakk’a hamdü senada
bulunuyordu. İşte müminler! bu sözlerin tamamına tekbir denir. Arefe günü sabah
namazından başlayarak, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar,
kadın-erkek, cemaatle veya münferiden kılınan her farz namazdan sonra
getirilmesi vaciptir.
İşte
bu günlerde bayram yapmamızın asıl sebebi, Hz. İsmail’in kurtulmasıyla, onun
soyundan gelen, Ahir zaman nebisi Hz. Muhammed Mustafa S.A.V efendimizin de
kurtulmasıdır. Ne mutlu şuur sahibi olup, hakiki bayramların hazzına varanlara!
Yorum Gönder